top of page


CUMHURİYETTEN İMPARATORLUĞA ROMA
Bir efsaneye göre Romus ve Romulus adlı kardeşler tarafından M.Ö. 753 yılında kurulan Roma şehri, öncelikle Roma Krallığı’na ev sahipliği yaptı. Bu krallık daha sonraları M.Ö. 510 yılında Roma Cumhuriyeti’ne dönüştü. Senato tarafından yönetilen Roma Cumhuriyeti ise M.S. 27 yılından sonra İmparatorluğa dönüştü. Roma’nın bir şehir devletinden imparatorluğa giden başarı öyküsü askeri fetihler, ticari üstünlük ve komşu uygarlıkların asimile edilmesi gibi faktörlere dayanır. Roma İmparatorluğu en geniş olduğu dönemde yaklaşık 5.900.000 km2büyüklüğündeydi.
Avrupa tarihinin “klasik antikite” dönemindeki en geniş imparatorluğuydu. En geniş haliyle Roma İmparatorluğu tüm Akdeniz kıyılarını ele geçirmişti. Neredeyse bin yıl boyunca Roma şehri Batı dünyasının en zengin, büyük ve siyasi açıdan önemli şehri oldu. Cumhuriyet dönemi boyunca resmi olmayan bir anayasa yürürlükte oldu. Bu anayasa modern anayasalar gibi yazılı ve sistematik değildi ve sürekli değişiyordu. Cumhuriyet döneminde Roma, gelenekler ve yasaların birleşimi olan kurallarla yönetildi. Roma’nın yönetimi üç temel öğe üzerinde kurulmuştu: İki konsül, Senato ve Plebler.
Roma toplumu iki büyük katmandan oluşuyordu: Particiler ve Plebler. Patriciler, zengin ve soylu ailelerin mensuplarıydılar. Plebler ise ayrıcalığı olmayan özgür yurttaşlardı. Bu iki büyük grup arasında her zaman gerilimler ve hatta çatışmalar olmuştur. Plebler iki kez Cumhuriyetten ayrılmayı denediler. İlkinde M.Ö. 494’te Roma şehrini terk edip mallarını da yanlarına aldılar. Soylularla işbirliği yapmayı reddettiler. Plebler iki lider seçtiler ve bunlara “Tribune” unvanını verdiler. M.Ö. 474’teki ikinci ayrılık sonunda haklarını ve görevlerini yeniden tanımladılar. Tribune adlı liderlerin sayısını 10’a çıkardılar. M.Ö. 287’deki son ayrılık esnasında Pleb Meclisi oluşturuldu ve bu meclisin kararları yasa gücüne kavuştu. Bu yasalar soylu Particileri de bağlayacaktı. Bu göreli istikrara ulaşıldıktan sonra Roma fetihlere yöneldi ve Akdeniz bir Roma iç denizi haline gelene kadar büyük bir hızla genişledi.
Cumhuriyet döneminin son yılları kargaşa içinde geçti. M.Ö. 2. yy’da Gracchi kardeşlerin öncülük ettiği halk hareketleriyle artan kargaşa, general ve diktatör Sulla’nın döneminde, M.Ö. 80’lerde doruğa çıktı. Halk katmanlarının yönetimi değiştirmek için bir devrim yapmaya yönelik çağrılarla kışkırtılmaları sonucu Roma iç savaşın eşiğine geldi. Ancak Cicero’nun çabaları sayesinde kan dökülmedi ve sorun geçici olarak çözüldü. Aslında bu sorunların ekonomik temelleri de vardı. Roma’nın askeri fetihlerle genişlediği dönemde para temelli bir ekonomik düzen de gelişti ve ticaret önem kazandı. Eski toprak aristokrasisi zayıflarken, zengin savaşçı sınıf güçlendi. Krallık döneminden başlayarak yerleşmiş olan toplumsal yapı çözülmeye başladı. Bu durum Roma halkı arasındaki birlik duygularını zayıflattı ve gerilimleri artırdı. Roma askerlerinin büyük çoğunluğu orta sınıfa mensup, toprak sahibi kişilerdi. Uzun savaşlara giden askerler geri döndüklerinde ailelerinin borç içinde olduğunu ve büyük toprak sahiplerinin bu borçlara karşılık topraklarına el koyup ailelerini köleleştirdiğini gördüler. Ancak güçlü Partici aileleri bu düzenin değişmesini istemiyorlardı; çünkü asıl ekonomik güç onların eline geçmişti. Toprak reformuna yönelik halk hareketleri şiddetle bastırıldı.
M.Ö. 62’de Sezar, Pompey ve Crassus ilk “triumvirate”yi (üçlü yönetim) kurdular. Crassus bir savaşta öldürüldü ve Sezar ile Pompey yönetimi paylaşmaya devam ettiler. Bu sırada kuzeyde Galiler Roma’ya savaş açtılar. Sezar topladığı orduyla bu savaşı kazandı. Ancak onun yokluğunda Pompey’in etkisiyle Sezar bir halk düşmanı ilan edildi. Böylece ikisi arasında bir iç savaş başladı. Sonunda bu savaşı Sezar kazandı ve M.Ö. 45’te önce 10 yıllığına, sonra da ömür boyu diktatör seçildi. Bu durumda iki taraflı bir sorun ortaya çıkmıştı: Bütün siyasi güç Sezar’ın elinde toplandı ve Senato fiili olarak etkisiz hale geldi. Bu durumdan rahatsız olan Senatörlerin örgütlediği bir suikast sonucu M.Ö. 44’te Sezar öldürüldü.
Sezar’ın öldürülmesinden sonra 2. Triumvirate kuruldu. Antonius, Octavianus ve Lepidus ortak yönetime geçti. Lepidus’un ölümü ve aralarında çıkan iç savaşı Octavianus’un kazanmasıyla Octavianus’un Roma’nın tek yöneticisi oldu. Roma senatosu Octavianus’a Augustus (soylu, yükseltilmiş kişi) ismini verdi. Bu sırada ilk adı olarak “Imperator” (Başkomutan) unvanını zaten kullanmaktaydı. Bu, cumhuriyet döneminden beri kullanılan bir unvandı. Sezar bir Dictator Perpetuus (yaşam boyu diktatör) idi. Bu, Roma Cumhuriyeti’nde resmi bir pozisyon olan diktatörlüğün kural dışı bir biçimiydi. Yasalara göre normalde bir diktatörün yönetimi asla altı aydan fazla olmazdı. Bu yüzden Sezar tarafından oluşturulan diktatörlük biçimi Roma Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri ile oldukça çelişiyordu. Ancak ne kadar kural dışı olursa olsun resmî olarak yetkileri bu cumhuriyet unvanına dayanıyordu ve dolayısıyla da kendisi bir cumhuriyet yetkilisi olarak kabul edilebilir. En azından kendisi öyleymiş gibi davranıyordu.
Octavianus bir tiran olarak görülmek istemiyordu ve anayasal cumhuriyet yanılgısını korumaya çalıştı. Roma Cumhuriyeti anayasasını hala yürürlükteymiş gibi göstermeye çalıştı. MÖ 27’de Octavianus resmen tüm yetkilerini Roma Senatosuna bırakmaya çalıştı. Ancak büyük bölümü kendi taraftarları olan senatörler bu teklifi reddettiler ve Roma cumhuriyeti ve halkının iyiliği için yetkileri elinde tutmasını istediler. Senato ve Octavianus arasında “Birinci Uzlaşma” olarak bilinen bir anlaşma sağlandı. Bu anlaşma Augustus’u halkın otokratı olarak meşrulaştırdı ve bir tiran olarak görülmeyeceğini temin ederek Pax Romana olarak bilinen uzun dönemin başlangıcı oldu. Octavianus böylece Augustus unvanını da alarak Cumhuriyet dönemini fiilen bitirirken İmparatorluk dönemini başlatmış oldu.
Roma Senatosu ve Roma vatandaşları, uzun sure boyunca Roma’yı harap eden iç savaşlar ve kargaşalardan kurtulma fırsatı olarak gördükleri için bu olayı desteklediler ve Cumhuriyet dönemi fiili olarak M.Ö. 27’de sona erdi. Augustus, rex yani‘kral’ unvanını kullanmamaya dikkat etti ve bunun yerine Princeps (“Roma Cumhuriyeti’nin birinci vatandaşı” ya da “Roma Senatosu’nun baş lideri” anlamında) unvanını tercih eti
Roma Cumhuriyeti, Senato adlı meclis tarafından yönetiliyordu. Roma Senatosu, MÖ 509’da kurulan Roma Cumhuriyeti ve onun devamı Roma İmparatorluğu’nun başlıca yönetim meclisiydi. Batı Roma İmparatorluğu 5. yüzyılda sona erdiyse de Roma Senatosu 6. yüzyılın sonlarına kadar toplanmaya devam etmiştir. Senatus kelimesi Latincede yaşlı anlamına gelen senex’ten gelir. Etimolojik olarak Senato kelimesi, “Yaşlılar Meclisi” demektir. Roma halkı temelde iki sınıfa ayrılıyordu: Senato ve halk. Halk senato üyesi olmayan Roma vatandaşlarından oluşuyordu. Yerel güç, çeşitli isimler altındaki komiteler ve konseyler aracılığıyla Roma halkının elinde toplanmıştı. Comitia centuriata (centuria komitesi), comitia tributa (tribus komitesi) ve concilium plebis (pleb meclisi), temel siyasi kurumlardı. İki belli başlı komi komite, konsey gibi yasa çıkarırdı ancak konsey ayrıca magistraları (memurlar) da seçerdi.
Senatonun yasama gücü yoktu. Yalnızca Pleb Meclisi’ne önerilerde bulunurdu. Yine de senatonun Roma siyasetinde önemli bir siyasi gücü (auctoritas) vardı. Elçileri gönderen ve kabul eden resmi yapı senatoydu. Senato, eyalet valileri de dahil olmak üzer kamu arazilerinin yönetilmesi için memurları tayin ederdi. Savaşları Senato yönetirdi ve devlet tahvillerini de çıkarırdı. Şehrin baş magistralarını, konsüllerini ve acil durumlarda diktatörü Senato tayin ederdi. Klasik Cumhuriyet döneminde acil durumlarda ve olağanüstü hallerde Senato bir kişiye diktatörlük yetkileri verirdi. Bu yetkiler geçiciydi ve acil durum ortadan kalktıktan sonra geri alınırdı.
Cumhuriyetin son dönemlerinde senato sıkıyönetim ilan eden ve konsülleri “cumhuriyete hiçbir zarar gelmeyecek şekilde sorunlarla ilgilenmek” üzere güçlendiren senatus consultum ultimum adı verilen kavramı geri getirerek diktatörlük kurmaktan vazgeçmiştir. Senato yalnızca kutsal tapınaklarda, gündoğumu ile günbatımı arasında toplanabilirdi ve diğer meclisler oturum halindeyken toplanamazdı. Cumhuriyetin orta ve geç dönemlerinde Senato’nun yaklaşık 300 üyesi vardı. Geleneksel olarak, çoğunluğun oyunu alan tüm üyeler yaşam boyu Senato üyesi oluyorlardı. Ancak yargıçların senatoya girebilmesi tarih içinde çeşitlilik göstermiştir.
bottom of page